İstanbul'dan çıkmadan tarihte bir yolculuğa çıkmak için sizleri Balat'ta dolaşmaya davet ediyorum.
Balat, İstanbul'un Fatih ilçesine bağlı bir semttir. Hatta şunu söylemek soğru olur, İstanbul kadar eski bir semttir. Haliç'e kıyısı vardır. Ayvansaray ve Fener, Balat'ın komşu semtleridir.
Balat deyince Cibali, Fener, Balat ve Ayvansaray mahallelerini kapsayan bir turdan bahsediyorum size. Fotoğrafçılığa merakınız var ise hemen hazırlayın makinelerinizi ve kendinizi size çizeceğim yürüyüş rotasına bırakın. Kabalığın arasında olmayı seviyorsanız Balat'a yapacağınız geziyi hafta sonu planlamanızı öneririm. Yanlız hafta sonu gezimize saat 9:00 gibi Balat'ta yapacağınız bir kahvaltı ile başlayacağınızdan erken kalkacağınız bir hafta sonu olacak. Daha önceki senelerde Balat bildiğiniz gibi pek de öyle gezilebilecek yada buluşma noktası olarak tercih edilebilecek bir yer değildi. Son dönemlerde açılan renkli kafeler ve kentsel dönüşüm nedeniyle yerleşim yeri değişmeye başladı. Gençlerin de tercihini buradan yana kullanmasından kaynaklı renkli cafelerin sayısı artış gösterdi. Akabinde yeme içme mekanları, kültür ve kitap evi gibi yerler, mezat ve antikacılar derken ciddi ciddi bir çok aktiviteyi bir arada yaparak güzel zaman geçirilebilecek turistik bir yer haline geldi. 3 dini de bir arada barındıran bir yerleşke olmasından kaynaklı da bol bol yabancı turist de görebiliyorsunuz gezi esnasında. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, Cibali ve Ayvansaray arasında sahil boyunca ilerleyen bir tramway çalışıyor. Yaz dönemlerinde tramway ile durak durak da gezmek sizlerin işini kolaylaştıracak ayrıca güzel manzalar görmenize de vesile olacak.
Ben gezmeye CİBALİ'den başlıyorum. Cibali, eminönü tarafından geziye başlayabileceğiniz yer. Cibali kapı, Fener ve Balat gibi gayrimüslim mahallelerinin başladığı noktada kalan bir Müslüman mahallesi. Cibali Kapı'nın yanında yer alan yer ise Kadir Has Üniversitesi ama zamanında Cibali Türün Fabrikası olarak faaliyet gösteriyormuş. Bina, endüstri tarihimizin en önemli binalarından ve tasarımı da dönemin Levanten asıllı Levanten asıllı Alexandre Vallaury'e ait. Mimarisi ise Housef Aznavur'un. Bu fabrikada en işlek zamanda 1500 kadın ve 662 erkek çalışıyormuş. Binanın bir bölümünü kapıdaki güvenliğe kimliğinizi bırakarak gezebilirsiniz.
Fener'e doğru yol kenarında yürürken karşımıza Ayakapı Hamamı çıkacak. 1582'de 3. Murat’ın annesi Nurbanu Sultan tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmış. Ne yazık ki bu gün günümüzde kullanılabilir bir görünümde değil. Harabeye dönmüş vaziyette. Çoğu insan buranın ne olduğunu bilmeden yanından öyleye geçiyor ama büyük bir tarih yatıyor. Burası vakti zamanında havuzlu hamam olarak da adlandırılırmış. Ayakapı-Cibali semtlerinde çıkan büyük yangınlarda harap olmuş ve günümüze yarısı yıkık ve mermerleri sökülmüş bir durumda gelebilmiştir. Umarım birileri buraya el atar ve geçmişine uygun olarak tekrar yenileme çalışmasına başlanır.
1000 m2 kapalı alan içinde 17.000 parça oyuncağın sergilendiği ve farklı konseptlerde eserlerin yer aldığı müzenin alt katında nadir oyuncaklar, eşsiz döküm arabalar, detaylı bebek evleri, popüler ve klasik çizgi filmlerin sahneleri ile zenginleşen, 50 yıllık geçmişe sahip koleksiyon yer alırken; üst katta da dev tren konseptiyle süslenmiş, 7den 70 e her yaş grubuna hitap eden koleksiyonlar yer almaktadır. Müze, Pazartesi günü hariç haftanın her günü 10:00 – 20:00 saatleri arasında ziyarete açık. Tabi 20:00 diyoruz ama o saatte sizi içeri almıyor. 19:00 gibi en son girişinizi yapabilirsiniz. Ama şunu söylemek istiyorum 3 saat gibi bir zaman ayırırsanız tüm detayları kaçırmadan görerek gezebileceğiniz bir müze burası.
Burası Ortodoks âleminin din merkezi. Bu kilise 1595-1602 yılları arasında görev yapan Patrik 2. Mattihaios döneminde patrikhaneye dönüşmüş. Eskiden patrikhanenin olduğu yapının yerinde kadınlar manastırı varmış. Patrikhane'nin 3 ana kapısı var ama bunlar bir tanesi 1821 yılından beri hiç açılmamış. 10 Nisan 1821’de Paskalya Yortu gününde, o dönem çıkan Yunan ayaklanmasını desteklediği gerekçesiyle Patrik Grigoryos bu kapı arkasında iple asılmış. Cesedi 3 gün ipte asılı kalmış. Sonra ayağına ip bağlanıp Haliç’e kadar sürüklenmiş ve denize atılmış. O tarihten beri bu kapı kapalıymış. Kilisenin girişinde Patrik tacı bulunmaktadır. Kiliseden içeri girdiğinizde sol tarafta dilek dilemek için yakılan mumları görebilirsiniz. Burada kilise için bağışta da bulunabilirsiniz. Hz. İsa'nın çarmıha gerilmeden önce bağlanarak kamçılandığı siyah granit sütun kilisede görülebilir. Kudüs'ten getirilmiştir. Diğer parçası da Vatikan'da bulunmaktadır.
Patrikane'den çıkıp sola doğru yürümeye başladığımızda karşımıza çıkan cadde Yıldırım Caddesi. Buralar cafeler ve kahvaltı yapabileceğiniz mekanlarla dolu. Devam edip ilerlerdiğinizde genişce bir meydana gelince sol yapıp sonra yağ yaptığınızda Renkli Merdivenler'e ulaşacaksınız. Burası yukarıdaki Rum mahallelerine ulaşmak için kullanacağımız yer. Hadi şimdi bir kahve molası verelim Yıldırım Caddesinde ardından devam edelim.
Yıldırım caddesinde ilerlerken bir çok renkli cafe göreceksiniz. Bazılarının içeride oturma yeri yok sadece dışarda 1-2 masası var. Ama şunu söylemek istiyorum ki buradaki cafelerin dekorları çok ama çok güzel. Sanki bir film setinde olduğunuzu hissedeceksiniz bu caddede yürürken. Hediyelik eşya dükkanlarını da göreceksiniz. Paralel sokaklarında ise antikacılar var. Eğer Cumartesi günü giderseniz mezat var ve siz de bir açık arttırmaya katılabilirsiniz. 5-10 TL gibi rakamlarla başlayan açık arttırmalara şahit oldum.
Az önce bahsettiğim meydanı bulduysanız sol, sağ yapıp düz yürüdüğümüzde karşımıza renkli merdivenler çıkacak. Eğer bulamadıysanız haritalarda telefonunuzdan İncir Ağacı Kahvesi'ni aramalısınız.
Bu merdivenlerden yukarıya doğru çıkmaya başlayacağız. Yukarıda bizi kanlı kilise (Meryem'in kilisesi) ve Fener Rum Lisesi ve Rum Kız Lisesi karşılayacak. Ayrıca yukarıdan deniz tarafına baktığınızda harika bir manzara bulacaksınız. Merdivenlerden yukarı çıkarken biraz ıssız gibi gelebilir eğer hafta içi gittiyseniz. Ama korkmayın, merdivenin sonunda insanların yaşadığı mahalleler var. Sizi çok güzel bir ev karşılayacak merdivenlerin bitiminde.
Merdivenlerden çıktıktan sonra hemen solumuzda kalan yapı Yoakim Rum Kız Lisesi. Bu okul zamanında çok kaliteli eğitim veriyormuş. Hatta ben okulu ararken bir hanım efendi ile yolda karşılaştım. Videoda izleyebilirsiniz. Okulun son mezun olan öğrencisiymiş kendisi. Okul 1882'de açılmış. Buradan mezun olan kızlar rum okullarında öğretmenlik yaparmış.
Ne yazık ki okulda okuyacak hiç kız öğrenci kalmayınca okul 1988 yılında kapanır. Aslında sonradan keşke hanımefendi ile bu okul hakkında daha fazla konuşsaydım diye sonradan aklıma geldi ama kendisinin de benimde acelem olduğu için 1 dk 'lık bir karşılaşmadaki çok kısa bu bilgiyle yetinmek durumunda kaldık. Okulun içine ne yazık ki giremedim. Ancak sonradan öğrendim ki okulda bazen sergiler düzenleniyormuş. O dönemlerde okulun içini gezme fırsatı olabiliyormuş. İlerleyen dönemlerde bunu takip edeceğim. Gerçekten o yaşanmışlıkları görmeyi çok istiyorum.
Yoakim Rum Kız Lisesinin hemen kaşısında kırmızı duvarları olan kilisedir. Kilisenin girişi sağdaki sokaktan yapılıyor. Bahçede çan kulesini görebiliyorsunuz. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u fethedince kendi adına bir cami yaptırır. Mimarı olan Hristodulos’u (Atik Sinan Paşa) ödüllendirmek için ne istediğini sorar. Annesiyle birlikte ibadet ettiği Panayia Muhliotissa Kilisesi’nin kilise olarak kalmasının istemiş. Fatih Sultan Mehmet'te bir ferman çıkartır bu kiliseye dokunulmaması için ve bu ferman hala bu kilisenin içindedir. Kiliseye kanlı kilise denmesinin nedeni duvarlarının kırmızı olmasıdır. İstanbul'un fethinde bizans askerleri burda öldürüldüğünde duvarlardan aşağıya oluk oluk kan akar ve görüntü itibariyle duvarlar kırmızıya boyanır. Bu nedenle de bu kilise kanlı kilise olarak bilinmektedir.
Dört yapraklı yonca planıyla burası Bizans döneminden kalma tek kilise. Moğolların Meryemi Kilisesi (Maria Mouchliotissa) olarak da biliniyor bu kilise. Yanlız Meryem, Meryem Ana değil. Roma İmparatoru Mihail Paleologos’un Moğollara gelin giden ve hayatı boyunca talihsiz olaylar yaşayan kızı Maria Paleologina. Uzun uzadıya hikayesini anlatmayacağım ama Meryem meydana gelen olaylar sonucu uğursuz ilan edilip buraya gönderiliyor ve burada manastır hayatı yaşıyor.
Kilisenin hemen solunda kalan kırmızı tuğlalı şato görünümündeki yapı ise Fener Rum Ortaokulu ve Lisesi. Burası Balat gezilecek yerler arasında en popüler duraklardan biri. Yapının bugünkü hali 1883'te tamamlanmış. Okulun mimarı da liseyi bu okulda okuyup daha sonra İtalya'da mimarlık eğitimi alan Dimadis. Buradan da anlayacağımız okul çok daha eski. 1454 yılında Fatih Sultan Mehmet dönemine dayanır ilk kuruluşu.
Dimadis aldığı mimarlık eğitimi sonucu uzmanlaştığı Avrupa saray mimarisi ile okulu bu günkü muhteşem görünümüne kavuşturmuş. Binanın yapımında kullanılan kırmızı tuğlalar nedeniyle "Kırmızı Mektep" olarak da bilinmektedir. İçeriye ne yazık ki giremiyorsunuz ama dışardan bakmak ta bir o kadar heyecan verici.
Merdivenlerden aşağı inip tekrar başladığımız noktaya geldiğimizde soldan yürümeye devam ediyoruz. Türkiye Soroptimist Kulüpleri Federasyonu (TSKF) tarafından kurulmuş bir kültür evi hemen solumuzda kalacak. İçerisinde sergi salonu, kermesler, cafe, el işi ve kişisel gelişim gibi eğitimlerinde gerçekleştiği bir kültür evi burası.
Burası kadınlara destek veren bir yer. Kadınların özellikle meslek sahibi olabilmeleri için eğitimler ve çalışmalar yapılıyor. Burda geliştirilen projeler ve cafesinden elde edilen gelirlerle yine bölgedeki kadınların eğitimi ve istihdamı için bu paralar harcanıyor.
Burası bir Bulgar kilisesi. Fener'in Haliç kıyısında bulunuyor ve oldukça gösterişli bir kilise. Bu kilisenin en önemli özelliği tamamının demir dökümden demonte olarak yapılmasıdır. Osmanlı Devleti zamanındaki Ortodoks Bulgarlar, Fener Rum Ortodoks Patrikanesi'ne bağlıymış ama kendi kiliseleri yokmuş ve ibadetlerini Rum kiliselerinde yaparlarmış. 19. yüzyılda Bulgarlar da kendilerine ait bir kilise talep ederler. Cemaatin lideri Stefanaki, 1848'de devlete başvurur ve kilise yapımı için şahsına ait araziyi bağışlayacağını bildirir.
Kilisenin parçaları Avusturya'da yapılmış. Gemilerle buraya getirilmiş ve burada montelenerek kurulmuş. Kurulu 1896 yılı olarak biliniyor. Kilise her gün 08.00 - 17.00 saatleri arasında ziyarete açık ancak ne yazık ki içeride resim ve video çekmek yasak. Bunun için özel izin almanız gerekiyor. Bende aradım kanalım için izin almayı denedim ancak ne yazık ki vermediler. Eğer siz de izin almak isterseniz şansınızı bence denemelisiniz. Kapıdaki güvenlik size iletişime geçebileceğiniz kişinin numarasını verecektir.